İnsanın yalnızlığına eşlik eden metafizik düzeyde yaşanan çelişkiler, gündelik hayatın sıradan gerçekleri olarak karşımızda durmaktadır. Dahası çelişkilerin sürüklediği hayat pratikleri kaçınılmaz olarak iktisadi, siyasi ve etik düzeylerde de somut görünüm kazanmaktadır.

Akademik literatürde tartışılan olgular ulusal ve uluslararası arenada farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Örneğin son dönemde yaşanan ve daha çok “özgür” ve “adil” Batıda yaşanan hak ihlalleri Filistin meselesinin tartışılmasını İsrail lehine yasaklamaya çalışırken, öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İsrail’in Filistin halkına yönelik sürdürdüğü soykırımın aktörlerinin tutuklanmasını ve böylece yargılanmasın talep edebilmektedir.

Benzer durumlar dünya ölçeğinde de kendisini hissettirmektedir. Zira hükümetlerin farklı gerekçelerle sürdürdükleri dışlayıcı politikalara rağmen, sivil inisiyatif sahibi birey ve gruplar daha insancıl tutumlar sergilemektedirler. Gelecek adına umut verici olan bu tür paradoksların büyümesi ve büyütülmesi hayatın pozitif yönde akmasına hizmet eden mühim hadiselerdir.

Zaman ilerlerken buna bağlı olarak ortaya çıkan değişim bu yönde gelişen insani çıkmazların yarattığı kaygıları artırmaya devam etmektedir. Zira tek başına küçük veya bölgesel gibi görünen hadiseler genel insanlık durumunu temsil ve tercüme etme gücü taşımaktadır. Küresel ölçekte yaşanan demografik hareketler, bünyelerinde büyük dramlar taşıdıkları gibi, paradoksal olarak umudu besleyen hadiseleri de yükseltmektedir.

Dünyada ve Türkiye’de gelişen hadiseler bölgesel küçük değişim dinamiklerinin ne derece etkili olabileceğini sarih olarak ortaya koymaktadır. Bölgesel sorunların sadece bölgesel olmadığını, insanî ihlallerin, hukukun yok sayılmasının, baskı ve zulümlerin aksini yarattığı da açık gerçektir. Nitekim, örneğin, Suriye’de yaşanan iç savaş, bölgenin maruz kaldığı global müdahale bağlamında küresel sorun ve çatışmalar yarattığı ortadadır.

Büyük güçlerin üzerine çullandığı sorunların çözümünü ABD’de gerçekleşen ve dışlayıcı siyasetin mümessilliğini yürüten Trump gibi bir figürden beklemek safiyane yaklaşımın ötesine geçemez. Zira sıkışan dünya düzeninin sorun giderici cin olarak tedavüle sürdüğü ikinci Trump dönemi, kendi içinde ve buna bağlı olarak dünyanın geri kalanında yaratacağı bozucu etki kaçınılmaz olarak yeni yapıların ortaya çıkmasına yol açabilir.

Türkiye siyasetinin bu hadiseleri çok boyutlu olarak değerlendirmesi zorunludur. Sadece devlet aygıtının sorumluluğu olarak algılamak ciddi eksikliklere işaret eder. Zira global çatışmanın yarattığı hezeyanı doğru yorumlamak, anlamak ve özümsemek için toplumun bir bütün olarak farklı perspektiflerle hadiselere soyut ve somut olarak müdahil olması gerekir.

Diğer bir husus ise yerel sorunların global görünümünü Akdeniz havzasında ortaya koymasıdır. Bu mesele oldukça önemlidir ve detaylı olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir. Bu nedenle Akdeniz’de yerleşik hale gelen büyük güçlerle Türkiye’nin münasebetlerini ayrıca değerlendirmek gerekmektedir.

Bu düşünceler ışığında dergimizin yeni sayısında yayınlanan yazıları okumanız ve istifade etmeniz dileğimle!

Prof. Dr. Alim Yılmaz

Editör

Diğer Linkler